3 Haziran 2014, Salı, Key West, Florida
A.B.D.’nin en güneyindeki şehrine biraz Karayip havası almak ve kumsalda dinlenmek umuduyla gelmiştik ama Küba’ya sadece 90 mil uzaklıktaki Key West’te tropik yağmur tufanında bulduk kendimizi.
Önümüzdeki hafta boyunca da hava durumu değişmeyecek gibi. En azından kaldığımız Traveler’s Palm, hoş bir butik otel (kahvaltı ikram etmese de).
Tropik yağmur soğuk olmadığından ıslanmayı göze alarak ana cadde olan Duval Sokağı’nda dolaştık. Tüm turistler de aynı şekilde düşünmüş olmalı.
Kimse yağmura aldırmış gibi gözükmüyordu. Duval Sokağı’nda hoş sanat galerileri, envai çeşit restoran ve kafeler, koloniyal, Küba izleri taşıyan evler var.
Bir paralel sokak olan Whitehead Sokağı’nda bulunan Ernest Hemingway’in evi ve buradaki 6 parmaklı 45 kedi de yağmurlu günlerde ziyaret edilebilecek bir yer. Key West’e has hoş olan ise, her yerde özgürce dolasan, sahipsiz tavuk ve horozlar.
L.’yi çok özlüyorum. O yumuş yumuş elleri, yanakları, güzel suratı, minik omuzları, lüle lüle saçları hep aklımda.
5 Haziran 2014, Perşembe, Miami Beach, Florida
Sağanak yağışın dinmesiyle Key West’te bulutlu da olsa, durgun havada kumsalın tadını çıkartabildik. Ancak bulutlu havada bile ve koruyucu sürmüş olmam, yüzümü ve vücudumu mümkün olduğunca korumaya çalışmama rağmen tavada pişmiş bir biftek gibi kıpkırmızı yandım. Key West güzel ve dinlendirici bir tatil yöresi olsa da tadını çıkardım diyemem. L. sürekli aklımda ve o yanımda olmadıkça hiçbir şeyin tadını çıkaramıyorum. Her şey haram geliyor.
Bu sabah Key West’i ardımızda bırakıp Miami’ye doğru yola çıktığımızda ise hava günlük güneşlikti. Gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu. Böylece okyanusun cam gibi temizliği ve cam mavisi rengi daha bir ortaya çıktı.
Miami’ye yaklaştıkça trafik, yolların karmaşıklığı ve sürücülerin araba kullanma tarzlarından dolayı ürkütücü bir hal aldı. Miami’den çıkıp asıl kaldığımız yer olan Miami Beach’e gelene kadar oldukça strese girdik. Ben aslında buraya gelene kadar Miami Beach’ in farklı bir yer olduğunu bilmiyordum. TV ve filmlerde gördüğümüz sokaklar ve Southbeach Plajı’nın Miami’de olduğunu sanıyordum ama değilmiş. Miami Beach’teymiş. Miami sadece herhangi bir büyükşehir. Miami Beach ise gerçekten çok hoş. The Angler isimli Ocean Drive’a çok yakın bir butik otele yerleştik. Benim hamile olduğumu görünce bize daha iyi, havuza bakan, üç katlı bir oda verdiler. Bebek için de bir hediye.
Ancak park burada büyük sorun ve çok pahalı. Güneşi de çok yakıcı. Ya ben Londra havasına iyice adapte olmuşum ya da buranın sıcağı ve güneşi Akdeniz’den çok daha farklı ve kuvvetli. İnsanı hemen hasta ediyor.
Ocean Drive, meşhur Southbeach Plajı’na en yakın yol ve burada bir sürü hoş restoran ve kafeler var. Geceleri canlı müzikle daha da canlanıyorlar tabii. Ocean Drive üzerinde bulunan otellerin çoğu Art Deco mimarisine sahip. Bazılarının önünde 1930’lardan, eski model arabalar var.
Bu görüntü insanı bir Agatha Christie’nin Hercule Poirot romanına götürüyor adeta. En çok hoşuma giden, Ocean Drive’ın hemen kumsala bakmıyor oluşu. Yol ile bu çok geniş ve upuzun beyaz kumlu kumsalın arasında palmiye ağaçları ve bisiklet yollarından oluşan genişçe ve kumsal boyunca devam eden de bir park var. Böylece trafik ve restoranların gürültüsü ve kirliliği kumsala yetişmiyor. Plaja aksam 6’dan sonra gitmiş olmamıza rağmen, güneş hala kavuruyordu. Ancak akşam 7’den sonra plajda daha rahatça oturulabilir bir hal alındı.
Şehirdeki Collins Avenue birçok meşhur mağazayı barındırmanın yanı sıra yine tadilattan geçip yenilenmiş Art Deco tarzı binalarıyla çok hoş. Ayrıca yayalaştırılmış Espagnola Way ve Lincoln Road Mall da çeşitli restoran ve mağazalar içeriyor. Sıcak bir yaz akşamında yürüyüş için ideal bir yer. Ancak her yiyecek ve içeceğin içindeki şeker, mısır şurubu ve früktozdan dolayı kendimi aşırı şiş ve sağlıksız hissediyorum. Porsiyonların da en az 3 kişilik olması cabası. Bu durum Kaliforniya seyahatimizde sorun olmamıştı, ancak Amerika’nın doğusunda büyük bir sorun.
Bir yandan bebeğe isim düşünüyoruz ve erkek isimlerinde çok zorlanıyoruz. Bir türlü ortak karara varamıyoruz. Bu da beni oldukça geriyor şu anda.
6 Haziran 2014, Cuma, Miami Beach, Florida
Southbeach’te cam mavisi ve mükemmel sıcaklıktaki okyanus suyunda serinlemek dışında (sabahın erken saatlerinde bile insan serinleme ihtiyacı duyuyor burada), çevre kasaba ve şehirlere de geziler düzenlenebilir. Her biri Miami Beach’e yaklaşık yarım saat mesafedeki Coral Gables, Coconut Grove ve Key Biscayne bunların içinde.
Coral Gables ’da zengin yeşilliğin içinde İspanyol tarzı villalar çok hoş bir dünya yaratmış.
Tabii her tarzda ev var. Bazıları gösterişi abartmış, bazıları ise şıklığı tam dozunda tutabilmiş.
Coconut Grove ise ihtişamlı İspanyol mimarisinde inşa edilmiş hoş müzelerin yani sıra, Miami şehri ilk oluşurken inşa edilmiş ve geniş alanlara sahip Bahama tarzı villalar ve bol tropik yeşilliğe sahip. Key Biscayne ise uzun köprülerle şehre bağlanmış bir ada. Yine beyaz kumlu, tropik plajlara sahip olmasının yanı sıra, adada boydan boya araba kullanırken tropik orman ve parkın içinden geçiliyor olması burayı oldukça çekici ve güzel kılıyor. Ancak bu adada bile yüksek gökdelenler inşa edilmiş. Hepsi daire dolu.
Comentarios